Uzaklaşmayın, Uzlaşın!

yazar:

kategori:

İnsan olarak hayatta kalma ve kendimizi korumaya programlanmış varlıklarız. İnsanlık tarihinin başlarına bakacak olursak, kendimizi korumak ve hayatta kalmak için ayarlanmış olan beyin yapımızın o zamanlarda neslin devamlılığı adına bu nitelikleri barındırması oldukça manidar. Bu yapıya sahip olan sinir sisteminde, tehlike hissedildiği anda bir alarm çalmaya başlar ve bu alarm sistemi savaşmak ya da kaçmak şeklinde çalışan iki mekanizmadan birini aktive eder. O halde insan beyni sevmekten çok savaşmaya, uzlaşmaktan çok uzaklaşmaya, orada o “tehlike” ile kalmaktan çok kaçmaya, olumludan çok olumsuza ve kötüye programlı.

“Öldürülmeyin” emrine sadık kaldığını belirttiğimiz bu beyin yapısı tehlike durumlarında durmak ve düşünmek konusunda çok ilkel davranmakta ve özellikle de ilişkilerde sınavdan kalmamıza neden olmaktadır. Buradan bakıldığında beynimizin her koşulda hayatta kalmaya programlı yetenekleri ile ilişkiler arasında anlaşmazlıklar bulunmaktadır. Öldürülmekten korunmak için işleyen bu mekanizma genellikle ilişkimizden ve ilişkimizin devamlılığından bizi alıkoymaktadır. Bu da bize bireylerde cinsiyet anlamında da bazı farklılıklar olduğunu ve bunun ilişkiler bakımından zorlayıcı bir etken olduğunu göstermektedir. Evrimsel bakış açısı; erkek beyninin tehdide, korkutmaya ve rekabete; kadın beyninin ise bağlanmaya ve ilişkiselliğe daha yatkın olduğunu söylemektedir. Fakat yine de bu farklılıklara rağmen beynimizin temel mekanizması benzer şekilde işlemektedir.

Bahsettiğimiz gibi insan, ilişkilerde de tüm “olumsuz beyniyle” oradadır. Bu özellikle uzlaşabilmeyi zorlaştırmaktadır. Partnerimizin bize söylediği bir cümle yumuşak karnımıza dokunabilir, bu yumuşak karın daha çok geçmiş yaşantılarımızla ilgilidir ve buna dokunulduğunda beynimizin bu olumsuz önyargısı devreye girer bu da partnerimizin hiç de kişisel olmayan bir davranışını çok kişisel algılamamıza neden olmaktadır. Sonuç; uzlaşmak yerine uzaklaşmak. Fakat araştırmalar gösteriyor ki partnerlerin birçoğu genellikle herhangi bir zarar niyeti olmadan yumuşak karnımıza dokunup, gardımızı almamızı sağlıyor. Yani aslında herkes elinden gelen en iyisini yapıyor ya da yaptığını düşünüyor.

Peki ya ilişkilerde tahribata yol açan, beynin bu olumsuz yapısı nasıl yönetilebilir?

  • Öncelikle savaş-kaç mekanizmasının farkında olarak. Bu tehlike uyarımını anlamak aslında ilişki için önemli bir besin kaynağıdır.
  • Partneriniz ile fabrika ayarlarınız hakkında bolca konuşarak. Duygular, yumuşak karınlar, kavgalar hakkında sohbetler ederek.
  • Partner olarak kimi seçerseniz seçin bir problem paketine eyvallah dediğinizi unutmayarak. Yapılması gerekenin bu problem paketinin sizinle uygunluğuna karar vermek olduğunu unutmamak.
  • Tamamen iki farklı dünyaya sahip bireylerin ne kadar benzerlikleri olursa olsun illa ayrıştığı, uzlaşamadığı konular olduğunu kabul ederek. Uzlaşamadığınız konular olduğu konusunda uzlaşarak.
  • Tartışma sırasında beyninizin alarm sisteminin aktive olduğunu fark ederek ve en az 30 dakikalık molalar vererek.
  • Tartışmaların ilişkiler için geliştirici ve olgunlaştırıcı olduğunu unutmayarak. “Her ifade edilen duyguda, tartışılan konuda karşılanmamış ihtiyaçlar var” der John Gottman. Tartışmaların dönüştürücü etkisi olduğunu kabul etmek oldukça önemli.
  • Olumsuzluk kası yerine olumluluk kasını çalıştırıyor olarak. Yani eleştiri kültürü yerine takdir kültürünü geliştirerek.

Sonuç olarak, uzlaşmak-uzaklaşmak dengesini koruyabilmek, kaçmakla, savaşmakla, yok saymakla değil; görmekle, duymakla, anlamakla, onarmakla, ilişki içinde büyümekle mümkün olabilir belki de.

Güzel ilişkiler dilerim.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir