Değiş(e)memek

yazar:

kategori:

Günümüzde iyi hissetme saplantısı, geçmişteki acıları yok sayma ve kederi buyur etmeme eğilimi, asla dayanamam dayatması arasında sıkışıp kalmış insanlar olduk.

İyi hissetmeyi, tam ve eksiksiz olma haline kurgulamış, kovaladıkça kaçan ateş böceği misali asla elde edemeyeceğimiz bir ütopya haline getirmişizdir. Hiçbirimizin hep daha iyisine koşullanmış bir iyiden yani memnun olmanın mümkün olmadığı bir iyiden; acıyı öteleme ve buyur etmeme halinden taviz verdiğimiz yok. Hal böyle olunca ne iyi hissetmenin ne de kederin dönüştürücü etkisini buyur etmez olduk.

Koşullar böyleyken iyi olmak zaten ulaşılamazken, geçmişteki acılarımız aynıyken, hiçbir şey değişmiyorken daha iyi olmak mümkün mü?

Bu soruyu yanıtlamak adına iyi olma tanımının pür olumlu olma halinden geçtiği yanılsamasına bir kere daha değinmek istiyorum. Burada bir hata var. Bizim burada iyilik tanımımızı sorgulamamız lazım.

Tüm olarak iyi olma halinde keder bizim iyi olmamızı ketlemektedir. Bu bakış açısında keder, kabul edilmeyen, yok sayılan, olmaması gereken bir hal olarak ortaya çıkıyor. Aslında keder duyduğumuz için keder, acı duyduğumuz için acı çekiyoruz. Ne acı ne de kedere yüz verdiğimiz yok. Burada bakmamız gereken şey aslında acıya dair algılarımızla alakalı; acıyı, kederi ne kadar gidici ve üretici algılayabildiğimize bağlı. Bu olumsuz deneyimlere, olumsuz duygulara dosya açabilmemize, duyguları ne kadar misafir edebildiğimize bağlı. Yani bizim acıları nasıl yaşantıladığımıza bağlı.

Peki geçmiş acılarımız aynıyken, koşullar aynıyken değişim nasıl mümkün?

İlk olarak değişim dediğimiz kavramın ne olduğuna bakmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Değişim, geçmişteki acıları şimdi ve burada, kabul ederek ve farkında olarak yeniden inşa edebilmektir, diyebiliriz. Değişim yeni alışkanlıklar kazanmayı sağlarken aynı zamanda eskileri bırakmayı da barındırır. Yani değişim dediğimiz şey aslında bırakmakla mümkün. Güvenli olanı, konfor alanını, bilineni terk etmek; bilinmeyene, belirsizliğe doğru yol almak. Ancak değişimle geçmiş acıları, memnun olmama ve hep daha iyisine endeksli olan iyiyi; kömürden elmasa dönüştürmek mümkün.

Soruya dönecek olursak; evet geçmiş aynı, travmalarımız aynı, koşullar aynı fakat onları şu an burada hatırlayan kişiler bizleriz. Yapılan araştırmalara göre anıları yeniden hatırladığımız anda nasıl hissettiğimize bağlı olarak o anıyı yeniden kurgularız. Yeniden hatırlamayı her tekrarladığımızda anıyı değiştiririz. Bu da bizim geçmişimiz değişmiyorken geçmişe dair algılarımızın değişebilmesini yani anılarımızın bize acı veren, bizi rahatsız eden taraflarını daha az rahatsız eden, daha olumlu düşüncelerle yeniden inşasını mümkün kılar.

Tüm bunlardan sonra geçmişin dezavantajlarını geleceğin avantajlarına çevirebilmek için:

  1. Tüm duyguları, düşünceleri ve olayları misafir edebilmek. Burada benim için ne var diyebilmek.
  2. Geçmişteki acıları bugün yeniden inşa edebilmek. Bunun için sorgulayabilmek, merak edebilmek. Bana böyle denmişti ama diyebilmek. Kederin kötü bir şey olduğu öğretilmiş ama şu da varmış bundan bunu öğrenebilirmişim diyebilmek.
  3. İyi olmanın her anlamda olumlu olma halinden geçmediğini, iyinin; mutluluğu, üzüntüyü, acıyı, kederi barındırabileceğini, tüm duyguların bizim gelişimiz ve dönüşümümüz için gerekli bir aygıt olduğunu kabul edebilmek.
  4. Bazen iyi olmama cesareti gösterebilmek. Bazen başarısız olmayı, mutsuz olmayı, kötü olmayı deneyimleyebilmek. Tüm bunlarda kendine şefkat gösterebilmek.
  5. “Değişmeyen tek şeyin değişimi kabul etmemek” olduğunun farkında olabilmek. Tutunduğumuz geçmişin bile aslında aynı kalmadığını fark edebilmek. Dün hissettiğin kederle bugün hissettiğin kederin bile farklı olduğunu kavrayabilmek.

Şimdi soruyorum;

Tutunup, mağlup mu olacaksın; yoksa bırakıp, galip mi geleceksin kederinle?


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir