Bir Varmış, Bir Yokmuş: İnsanın Aradalık Hali ve Anlam Arayışı Üzerine

yazar:

kategori:

Modern psikolojinin doğuşuyla insanı salt biyolojik yönlü varlığa indirgeyen psikoloji yıkılmış ve yerine insanı biyo-psiko-sosyal ve hatta zamanla insanın manevi boyutlarını da ele alan bütüncül bakış açısı inşa edilmiştir. Bu noktadan bakıldığında insan, biyolojik bir varlık olduğu kadar manevi bir varlıktır. Maneviyat, insanın anlam arayışının uzantısıdır; bireylere güç ve huzur veren içsel inanç sistemidir. Her birey, farklı gelişim dönemlerinde kendine yeni bir anlam bulma çabası içerisindedir.

İnsanın anlam arayışı, yaşamındaki en temel güdüdür. Anlam arayışı ile insan varoluşunu tamamlar. Arayış sonucunda birey, kendisi tarafından öznel bir anlam inşa eder. Varoluş anlamla tamamlandığı gibi, anlamsızlıkla da yok edilebilir. Çünkü var olmamak, var olmanın bir parçası olduğu gibi; anlamsızlık da anlam arayışının bir parçasıdır. İnsanın varoluş anlamını kavrayabilmesi için öncelikle anlamsızlığı kavramış olması gerekir.

İnsanın dünyaya gelme halini gözlemlediğimizde; anneden kopuştan ayrı bir varlık olmaya adım atışını görürüz. Yani doğum eylemi; bağımlılığı ve bağımsızlığı içinde barındırır. O halde varoluş aynı zamanda bir kopuştur. İnsanın varoluşu ve kopuşu birbiriyle ilintili süreç olarak tanımlaması, yaşama yüklediği anlamla ilgilidir. İnsanın bu aradalık halinde yaşama atfettiği anlam sürekli form değiştirir ama hiçbir zaman yok olmaz.

Buradan bakacak olursak ayrılık yaşamla, birleşme ölümlü eş anlamlıdır. Birleşmenin ölümle eş anlamlı olduğu bilgisi, kuşkusuz bizim yaşamı anlamlandırma sürecimize bağlıdır.

Peki nedir yaşama anlamını veren? Varoluşu tamamlayan?

Bahsedildiği üzere her birey kendi varoluşunu ve varoluş anlamını yaratır. Yaşamın anlamını oluşturan kişisel projeler, aile, iş, sevgi ve aşk gibi anlam kaynakları vardır. Maneviyatın içinde barındırdığı Tanrı inancı da yaşama anlam yükleme de önemli bir kaynak olarak ortaya çıkmaktadır. Yapılan bazı araştırmalara göre Tanrı inancının ve maneviyatın bireylerin psikolojik açıdan sağlamlılıklarını sağlamada önemli bir faktör olduğu; bireyler için stresle başa çıkmada önemli bir araç olduğu bulunmuştur (Lazarus ve Folkman 1984). Bunun yanında bazı psikoloji ekollerine göre bireyin bir nesneye, bir insana ya da aşkın bir varlığa inanmasının, güven duygusunu ve ait olma ihtiyacını doyurduğu ortaya atılmaktadır.

Varoluş ve Psikoterapi

İnsanın anlam arayışının psikolojiye yansımalarını Viktor Frankl tarafından, Sigmund Freud’un Psikanalizi ve Alfred Adler’in Bireysel Psikoloji ’sini temel alarak geliştirilmiş olan Varoluşçu Analiz (Logoterapi) kuramında görmekteyiz.

Anlam arayışının insanın birincil motivasyon kaynağı olarak gören Logoterapi, insanın anlam istencinin gerçekleştirilememesi halinde, derin bir boşluk ve anlamsızlık hissine kapılacağını söyler. Bireyin en kötü şartlarda yaşamını sürdürmesine yardımcı olan şeyin, yaşama yüklediği anlamda saklı olduğunu savunur.

Masallarımızın bile bu bilgiyle yola çıktığını varsayarsak eğer;

“Bir varmış, bir yokmuş…” İnsanın en temel aradalık hali. Bu aradalık haliyle yaşama devam edebilmek, yaşama yeni yeni anlamlar yükleyerek mümkün.

Ve belki de varlık ve yokluk, anlamsızlık ve anlamlılık arasındaki doğruda ayakta kalabilmek: aşka, sevgiye, Tanrıya ve insana tutunmakla oluyor.

Anlamsızlık içinde anlam bulabildiğiniz günleriniz olsun.

Kaynakça:

  • Frankl, V. (2009). İnsanın anlam arayışı. İstanbul: Okyanus.
  • Geçtan, E. (2002). Varoluş ve psikiyatri. İstanbul: Metis

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir