Hepimizin hayatta kalabilmek için istediği şey baş edebilmekti, yaşantımızla.
Sen hayatla baş edebilmek adına onlarca onlarca şey yaptın doğduğundan beri…
Dans ettin mesela, hareket ettikçe üzerinde acı birikmez sandın. Hareket ettin, ettikçe silkelenirsin kendine gelirsin sandın. Tango yaptın, birisiyle aynı frekansta buluşmayı, ritim tutturmayı istedin. Aslında neyde ritim tutturmak istedin?
Maçlara gittin. Holigan oldun. Aşırı fanatizm besledin. Kendinle özdeşleştirdin. Onlar kaybettikçe sen sinirlendin, kazandıkça gururlandın. Kıl payı kaçırılan gollere küfürler ettin. Kırmızı kart yiyenlere, hak ettiler dedin. Kıl payı kaçan goller, yaşanmışlıklar, sınavlar, işler, eşler, aşklar…Kırmızı kart yiyen oyuncular, hayatından çıkan insanlar…Tüm bunları o maçlara mı sığdırdın?
Yaz geldi. Tatile gittin. Yüzdün. Yüzdükçe sığ yerler kesmedi, derinlere inmek istedin. Atladın yükseklerden derinlere. Atladın… Derinlere indin. Derinlere inebildin. 2 metre, 5 metre, 7 metre…. Bak işte derinlere indim ve korkmadım, tehlike yoktu dedin. Derinlerde fotoğraflar çektin. Gösterdin herkese (!). Herkese? Kendine mi?
Şiir okudun, yazdın mesela. Şiirleri okudun, kafiyelerinin uyumlarına bastıra bastıra. Uyum? Uydurmak? Neyi? Şiir yazdın. Fütürizm akımından esinlenerek şiirler yazdın. Taklide karşı çıktın. Şiirin özgür olmasını istedin. Kelimeleri serbest bıraktın. Fütürizm? Özgürlük? Serbestlik? Dedin ki şiir cesaret içermeli, bir başkaldırı olmalı, çünkü hayatta kalmak bir başkaldırıdır. Başkaldırı…Hayat bir manifestodur diye diye yaşadın dünyanı…
Bu sefer kendini bir de resim de görmek istedin. Karakalem öğrendin, denemeler yaptın. Farklı renkler istemedin. Aynı rengin farklı tonlamalarıyla resimlerine boyut verdin. Farklı farklı boyutlarda aynılık… Adı üstünde dedin karakalem…Kara… Karalamak… Neydi gerçekten karalamak istediğin?
Şehir şehir gezdin bir ara, tek başına.. Bir şeyler bulma umuduyla gezdin durdun. Kaybolmadın. Bulacaktın, varacaktın ve kavuşacaktın. Varacağın yerler vardı, kavuşacağın insanlar. Hiç kaybolmadın, hep yolunu buldun. Yolunu buldun, aradığını?
Yetmedi. Bir sürü kitap aldın. Okudun, okudukça öğrendin. Öğrendikçe rahatladın. Her şeyin şifresini, bilinmezliğin belirsizliğini çözeceksin sandın. Bilinmezliğini böylece kontrol altına aldın. Yine yetmedi. Altlarını çizdin, notlarını aldın. Anlamak istedin, anlamak…Anlamak istediğin ne çok şey vardı.
Okula gittin. Derslere girdin. Birileri konuştu, sus dedin. Sus duyamıyorum, dinleyemiyorum, anlayamıyorum dedin. Susturdun. Bağırdın, bağırdıkça susturdun. Hesap sordun, tüm konuşanlardan. Susturmak? Duyamamak? Kimi?
Diziler, filmler izlemeye sardın. İzledin. Bazı filmlerde ağladın, üzüldün, öfkelendin, kızdın, güldün. Bazılarını bitiremedin. Bazılarını tekrar tekrar izledin. Ezberlediğin replikler oldu. Neden o replikleri ezberledin?
Ağladığın filmler…Güldüğün espriler…Acıdığın insanlar…Kınadığın insanlar…Gitmek istemediğin yerler…Hazmedemediğin yemekler…Ağrıyan başın…Kramp giren bacağın…Tutmayan kolun…Bulanan miden… Neye? Kime? Nereye? Ne zaman?
Düşündün mü hiç tüm bunları ne oldu da yaptın? En çok neye ağladın? En çok hangi yiyeceği hazmedemedi miden? En çok ne zaman ağrıdı başın? En çok nereye gitmek istemedin? Neden?
Sen bunların hepsini denedin. Yazdın, çizdin, konuştun, ağladın, güldün…Peki neyi denemedin? İçine dönmeyi? Kendine bakmayı?
Şimdi kendine sor. Rutinin içinde, en sıradan gördüğün anlarda bile sen neyi hatırladın? Neyi atamadın? Neyi sakladın? Neye güldün, ağladın? Neye kızdın?
Ve sen aslında tüm bunları denerken neyle baş etmeye çalıştın, yaşamında?
Bir yanıt yazın